18 Kasım 2017 Cumartesi

İLİŞKİLER ÖZELİNDE YENİ BİR ERKEKLİK EDİMİ OLARAK TAKİP MESAFESİ VE VAZGEÇMEK ÜZERİNE



Başlı başına bir şiir olan o eski çiftleşme danslarını maalesef el birliğiyle öldürdüğümüz ve tarihe gömdüğümüz bir çağa geldik. Sokak ortasında gerçekleştirilen teklifsiz aşk serenatları… İnsana devam etme gücü ve hayat aşılayan masumiyet timsallerine bahşedilen çapkın ıslıkları… Küfür ya da sarkıntılık içermeyen, aksine, bir kere görüldükten sonra ölünse de gam yenmeyen muhteşemliğe saygının ifadesi olan muzip laf atmalar… Sanat eserlerindekinden farksız estetiğiyle bir şarkı gibi salınana yönelen, dayanılmaz çekiciliğe maruz kalmış ruhların gerçekleştirdikleri art niyetsiz dokunuşlar… Bunlar bitti artık. Yitirdiğimiz şiirselliğin yasını tutmak ve yitirileni geri kazanmaya çabalamak için geç kaldık. Çünkü artık çok ciddi ithamların ve lekelemenin araçlarıdır onlar: Taciz, sapıklık, tecavüze yeltenme. Bir insanın hayatı boyunca unutamayacağı ve silemeyeceği haksız bir lekeyle yaşama ihtimalindense, şiirsel olandan vazgeçmek iyidir. Şiir ve dans nedir bilmeyen cehaletin yoğunluğunda erimektense dans etmekten vazgeçmek iyidir.

Çağ, kadın – erkek ilişkileri özelinde bir takip mesafesini gerektirmektedir artık. Henüz günümüz gerçeklerine uyanamayan erkeklerin battıkça batmasının başlıca sebebi, takip mesafesini yitirmeleridir. Aslında trafiğe çıkmış şoförlerin bilmesi gereken bir bilgi olan “takip mesafesi” tabirini, konumuzun en iyi ifadesi olduğu için kullanmayı uygun bulduk. Ehliyeti olanların aşina oldukları üzere; takip mesafesi, belli bir hızdayken, öndeki araba ile arada bırakılması gereken mecburi mesafeye verilen addır. Böylece ani fren yapmak gerektiğinde öndeki araca çarpılmayacak, kaza riski ve hayatların sönme ihtimali minimum düzeye indirilmiş olacaktır. Erkeklerin, erkek olmalarından ötürü ıslah edilmesi gereken yaratıklar gibi lanse edildiği günümüzde, sosyal medya ile birlikte büyüyen ifşa ve linç kültürü, hayat söndüren bir kazadan kaçınmak için takip mesafesi edimini, kazanılması zorunlu bir edim olarak erkeklerin önüne koymaktadır. Şiirsel olan suç hâline gelmiş ise anlamsız bir savaşa girişmeden bu edimi kazanmak mecburiyeti söz konusu demektir.  

Öyleyse ilişkiler özelindeki takip mesafesi mefhumunu biraz açmalıyız. Bir erkek, asla ama asla, karşısındaki kadın ona dokunmadan kadına temas etmemelidir. Net bir talep olmadan bir kadınla arasındaki fiziki mesafeyi bozmamalıdır. Bunların yerine, arzularını korkmadan sözel olarak ifade etmeli, uygun cevap aldığında harekete geçmelidir. Akıllı telefonların dünyayı ele geçirdiği çağımızda, erkek, her türlü mecradaki mesajlaşmalarında bir soruyu bir kez sormalı, eğer olumsuz bir yanıt alırsa asla üstelememelidir. Özetle talebini yalnızca bir kere dile getirmeli ve sonra bir centilmenden beklenen efendilikle susmayı öğrenmelidir. Kur yapılan ya da yapılmayan, fark etmez, her kadınla arasına belli bir fiziki mesafe koymalıdır. Bunlar, erkekleri ıslah edecek maddeler olarak okunmamalı asla. Bunlar, erkekleri yüz kızartıcı suç işlemeye meyyal kabul edenlere karşı gerçekleştirilen onurlu ve bilinçli bir protesto olarak okunmalı. Kitle ortalamasına göre daha düzgün ve birikimli erkekleri, cehaletin/muhafazakârlığın erkek neferleriyle aynı kefeye koyanlar, bu günahlarının bedelini içten sarılışın yoksunluğunu tadarak ödemeliler. Erkeğe yakışan duruş budur. Çünkü hiçbir şey ve hiçbir insan, haksız yere yüz kızartıcı suçla lekelenme ihtimalinin bedeli olacak kadar yüce ve büyük değildir. Bir erkek için şahsi onuru, her şeyden ve herkesten daha önemlidir. Dolayısıyla bu yazılanlar, yinelemek gerekirse ki gerekir: Bir ıslah edilme gerekliliğinin itkileriyle değil, piyasaya düşürülmüş ve herkese meze edilmiş erkek onurunun kirli ellerde oyuncak hâline gelmemesi için yazılmış gerekliliklerdir. Sözü edilen mecburi tutumun özünü arayanlar ya da merak edenler için tek cevap: Kırgınlıktır. Öfke yoktur burada, yani bizler öfkelerinin kurbanı olan acı dolu insanlar değiliz, bir kalbi ve onuru olduğunu unutmayanlarız.

Vazgeçmek adını verdiğimiz ikinci edim de anlamına böyle bir noktada kavuşmaktadır. Bizler, yaşadığımız çağın şiirselliği bitiren karanlığına boyun eğdiğimizden takip mesafesi edimini öne sürmüyoruz, büyük şairimiz Can Yücel’in, mükemmel bir şekilde Türkçeye çevirdiği Shakespeare sonesinin dizelerinde de belirtildiği üzere: “Avuç açmaya değmeyecek bir yangın yerine” dönüşmüş ilişki piyasasında erkeklik onurumuzu korumak için buna ihtiyaç hissediyoruz. Dolayısıyla iradelerimizin efendileri olma yetkinliğini kazanmış yetişkin erkekler olarak, vazgeçiyoruz. Anlam arayanlar için işte anlam buradadır. Bu durumda bilinçli bir protestoyu küçümsemeye yeltenecek olanlar da başlı başına anlamlı bir duruşu küçümsemiş olacaklardır ki “papatyalığın” neferlerinin böylesi bir ayıbın içine girerek kaybettikleri/kaybedecekleri meşru zemin, bizim sorunumuz hiçbir zaman olmamıştır, olmayacaktır.



Vazgeçme ediminin daha derinlikli niteliği, erkeğin kendisini gerçekleştirmek için yürüttüğü savaşta zorunda olduğu bir duruşu işaret etmesinden gelmektedir. Çünkü vazgeçememek, kişiyi kısa vadeli kazançlar bataklığına itebilmektedir. Diğer yandan erkeklerde çok sık rastlanan, herhangi bir kadını takıntı nesnesine dönüştürme garabetini tetiklemektedir. Bu ayıbın yol açtığı kültürel kod, “ya benimsin ya kara toprağın” anlayışıdır ve işlenen cinayetler yalnızca suçluyu değil, bütün erkekleri zan altında bırakmaktadır. Öyleyse vazgeçme edimini, her erkeğin, diğer erkek kardeşlerini zan altında bırakmamak için de kazanması gerekmektedir. Bunlara ek olarak, biyolojik ihtiyaçlardan dolayı çok çabuk tetiklenen ve bu nedenle hatalara sürüklenip küçülen erkeklerin de tek çıkış yolu vazgeçmeyi öğrenmektir.

Çok ciddi bir kişilik problemi olan, istediğini almak için numaraya başvurmak hastalığı, bu hastalıktan da beslenen günü kurtarmaya odaklı yaşamak, zaaflara yenilmek ve benzer şekilde sayılabilecek tüm yakışıksız durumların bertaraf edilmesi yalnızca vazgeçmek fiilinin derinlikli anlamını kavramakla mümkündür. Öyleyse vazgeçmek, aslında bir kaçış değil, uzun erimli zaferlerin inşasının yöntemlerinden/stratejilerinden birisi olarak karşımıza çıkmaktadır.

Ulu önder Lemmy Kilmister’ın da dediği gibi: Herkesi kazanamazsınız.


Bu kadar basit.

Yazar: EDY

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder